Islamic Finance1 dakikalık okuma

Konvansiyonel Ekonomi ve İslam Ekonomisi Arasındaki Temel Farklar

Ekonomik sistemler, farklı ilke ve yöntemler benimser. Bu yazıda, İslam ekonomisinin kendine özgü amaç ve uygulamalarını ele alarak mevcut sistemlerden ayrıldığı temel noktaları ve sunduğu alternatif çözümleri inceliyoruz.

Konvansiyonel Ekonomi ve İslam Ekonomisi Arasındaki Temel Farklar

Yazan

Yayınlanma tarihi

3 Mar 2025

Ekonomi, insan hayatının her alanına dokunan ve toplumsal düzenin temel taşlarından biri olan bir sistemdir. Üretimden tüketime, ticaretten yatırım kararlarına kadar geniş bir yelpazede etkisini gösterir. Ekonomik sistemler, yalnızca mal ve hizmetlerin nasıl dağıtılacağını belirlemekle kalmaz, aynı zamanda toplumların refah seviyesini, gelir adaletini ve sürdürülebilir kalkınmayı da şekillendirir. Tarih boyunca farklı toplumlar, kendi değerleri ve ihtiyaçları doğrultusunda çeşitli ekonomik modeller geliştirmiştir. Bu noktada, ahlaki ve etik değerleri merkezine alan İslam ekonomisi, sadece maddi kazanç değil, toplumsal denge ve adalet anlayışı ile öne çıkan bir sistem olarak karşımıza çıkmaktadır.

İslam ekonomisini bir sosyal bilim dalı olarak kabul eden görüşler olmasının yanında ayrı bir ekonomi sistemi olarak kabul eden görüşlerde vardır. Bunun daha iyi anlaşılması için ekonomik sistem kavramına yakından bakalım.

Ekonomik Sistem Nedir?

Sistem en yalın haliyle “düzen” anlamına gelir. Sistem, kendisini oluşturan parçaların düzenli şekilde bir araya gelerek belirli bir fonksiyonu oluşturmasına işaret eder. Farklı sistem yapılarından örnek verecek olursak bağışıklık sistemi ve onu oluşturan beslenme, hücreler, doku, moleküller gibi somut veya soyut alt parçalarıdır. Bir başka sistem örneği de ekonomik sistemdir.

Ekonomik sistem, belirli bir alan içerisinde üretim, kaynak dağılımı ve üretilen ürünlerle hizmetlerin dağılımına ilişkin sistemdir. Ekonomik sistemde önemli olan faaliyetlerin devlet mi özel teşebbüsler tarafından mı yapıldığının tespitidir. Tanım ve içeriğe dayalı olarak da ekonomik sistemler günümüzde dört temel başlık altında incelenmektedir;

Geleneksel Ekonomik Sistem: Endüstriyel üretimden ziyade tarıma dayalı sistemdir.

Komuta Ekonomik Sistem: Merkezi bir otorite tarafından kontrol edilen ekonomik sistemdir.

Piyasa Ekonomi Sistemi: Devlet müdahalesi olmaksızın piyasanın serbest işleyişine dayalı sistemdir.

Karma Ekonomi: Devlet müdahalesinin çeşitli boyutlarda piyasa ile beraber işlediği sistemdir.

Listelenen ekonomik sistemler kendi içerisinde alt türlere sahiptir. Komuta ekonomik sistemi komünizm ve sosyalizm, piyasa ekonomi sistemi ise kapitalizm olarak alt türlere ayrılır. Kapitalizm, bireysel girişim ve serbest piyasa üzerine kurulu bir sistemken, sosyalizm daha çok devletin denetiminde bir ekonomi modelini savunur. Komünizm ise üretim araçlarının tamamen kolektif mülkiyete ait olduğu, sınıfsız bir toplum düzenini hedefler.

Bu üç sistem, farklı ideolojilere ve ekonomik yaklaşımlara dayanır. Peki, temel farkları nelerdir ve nasıl uygulanmışlardır? Şimdi bu sistemleri daha yakından inceleyelim.

ekonomiksistemler.png

Karşılaştırılan ekonomik sistemler, birbirlerine göre avantaj ve dezavantaja sahiptir. Komünizm ve sosyalizmde toplumun iyiliği azami ölçüde hedeflense de bütün bir ekonominin en ince ayrıntısına kadar planlanıp kontrol edilmesi gerekmektedir ki bu da zor bir durum olup dezavantaj olarak değerlendirilir. Kapitalizm ise yeniliği, araştırmayı, gelişmeleri teşvik etse de toplumun alt kesimini gözardı eder. Her bir ekonomik sistem birbirinden ayrı olarak uç noktalarda bulunmaktadır. İslam ekonomisi tüm bu sistemler içinde alternatif bir ekonomi sistemi sunmaktadır. Peki, İslam ekonomi sistemi tam olarak ne anlama gelir?

İslam Ekonomi Sistemi

İslam ekonomisi, bireylerin ve toplumun üretim, tüketim, mübadele ve dağıtım süreçlerini şekillendiren, bu süreçlerin dayandığı normları belirleyen ve aynı zamanda bu normlardan türeyen kurallar ve yasalar tarafından yönetilen bir sistemdir. Bu ekonomi modeli, yalnızca maddi refahı değil, aynı zamanda adalet, paylaşım, hakkaniyet ve sosyal dengeyi de gözeten kendine özgü bir ahlaki çerçeveye sahiptir. Ekonomik sistemlerin temel yapı taşları olan üretim, tüketim, dağıtım ve mübadele İslam ahlakına göre şekillendiği için İslam ekonomisinde diğer ekonomi modellerine göre farklı bir zemine oturur. İslam ekonomisi, faizin yasaklanması, riskin paylaşımı, adil ticaret prensipleri ve sosyal sorumluluk gibi temel ilkeler üzerine kurulmuş olup, bireylerin ve kurumların ekonomik faaliyetlerini etik ve manevi değerlerle uyumlu hale getirmeyi amaçlar.

Günümüz ekonomik sistemi büyük ölçüde konvansiyonel ekonomi anlayışı üzerine kurulu. Serbest piyasa, faiz mekanizması ve kâr maksimizasyonu gibi kavramlar, modern ekonominin temel taşlarını oluşturuyor. Ancak bu sistemin adalet, gelir dağılımı ve etik kurallar açısından bazı tartışmalara yol açtığı da bir gerçek.

İşte tam bu noktada, farklı bir ekonomik model olarak İslam ekonomisi devreye giriyor. Faiz yasağı, risk paylaşımı ve sosyal adaleti önceleyen yapısıyla, konvansiyonel ekonomiden ayrılan pek çok yönü var. Peki, bu iki sistem arasındaki temel farklar neler? Şimdi, İslam ekonomisi ile konvansiyonel ekonomi arasındaki ayrımları daha yakından inceleyelim.

Konvansiyonel Ekonomi ve İslam Ekonomisinin Farkları

İnsan Modeli

Ekonomi bilimi temelde iktisadi davranışları ele alarak bir iktisat teorisi oluşturur. Kapitalizm ve marksizm dahil olmak üzere geleneksel ekonomide bulunan insan modeli “homoekonomikus”tur. Ekonomik birey veya iktisadi birey olarak Türkçe karşılığı bulunan kavramın manası sadece iktisadi düşüncelerle hareket eden insan tipolojisidir.

“Ekonomik insan” modeli, temelde rasyonel birey olmanın özelliklerini taşır ve bu modelde birey, tamamen kişisel çıkar ve faydayı maksimize etme amacını güder. Bu düşünce yapısına sahip olan kişi, ekonomik kararlarını alırken yalnızca kendi faydasını en üst düzeye çıkarmayı hedefler. Toplumsal fayda, ahlaki değerler veya kolektif çıkarlar ise bu modelde dikkate alınmaz.

Ekonomik insan, sadece maddi kazançları ve bireysel menfaati ön planda tutar, sosyal sorumluluk veya toplumsal denge gibi faktörleri göz ardı edebilir. Bu modelde, insanlar birbirleriyle sadece ekonomik ilişkiler üzerinden bağlantı kurar ve her birey, kendisini sistemin merkezine koyarak tüm eylemlerini kişisel çıkarlarını maksimize etmek doğrultusunda yapar. Yani, bu yaklaşımda, toplumun refahı veya etik değerler, bireysel çıkarların gerisinde kalır ve maddi kazançlar her şeyin önündedir. Ekonomik insan modeli, genellikle kapitalist ekonomik anlayışlarla ilişkilendirilir çünkü bu sistemde bireysel başarı ve kazanç önceliklidir, ancak toplumsal etkiler ve etik sorumluluklar genellikle ikinci planda kalır.

İslam ekonomisi, "müslüman insan" modelini esas alarak bireylerin ekonomik faaliyetlerini şekillendirir. Bu model, yalnızca bireysel kazanç ve faydayı değil, aynı zamanda toplumsal refahı, adaleti ve eşitliği ön plana çıkaran bir yaklaşımı benimser. İslam dini, insanın sadece kendi çıkarlarını değil, çevresindeki toplumun faydasını gözetmesini de öğütler. Dolayısıyla, "Müslüman insan" modeli, hem bireysel hem de toplumsal düzeyde dengeli bir fayda anlayışını ifade eder. Bu anlayış, bireylerin ekonomik faaliyetlerinin yalnızca kişisel kazanç elde etme amacı taşımaması gerektiği, bunun yanında toplumun genel refahını artırmayı da hedeflemesi gerektiği üzerinde durur. Müslüman birey kendi faydasını maksimize etmeye çalışırken aynı zamanda toplumsal refahı ve ahiret hayatını da göz önüne alır.

Ayrıca, bu modelde, sadece dünyevi kazançlar değil, ahiret eksenli hedefler de önemli bir yer tutar. Müslüman birey, ekonomik faaliyetlerini gerçekleştirirken, bu faaliyetlerin ahlaki ve dini boyutunu da göz önünde bulundurur. İslam ekonomisinin temel ilkeleri doğrultusunda, bireylerin kazançları sadece dünya hayatını değil, aynı zamanda ahiret hayatını da etkileyecek şekilde düzenlenir. Bu yaklaşım, insanın sadece maddi kazançlara odaklanmak yerine, manevi değerlerle uyumlu bir yaşam sürmesini teşvik eder. Sonuç olarak, "Müslüman insan" modeli, hem bireysel hem de toplumsal faydayı gözeten, dünyevi ve uhrevi dengeyi kuran bir ekonomi anlayışını temsil eder.

Faiz Yasağı

Ekonomi denildiğinde bankacılık, bankacılık denildiği zaman akla ister istemez faiz gelmektedir. Faiz, bir borç verildiğinde, borç alanın bu borcu belirli bir süre sonra geri ödemesi sırasında ödemesi gereken ek bir miktar olarak tanımlanır. Bu ek miktar, borç verenin riskini, fırsat maliyetini ve diğer faktörleri telafi etmek amacıyla uygulanır. Geleneksel iktisat tarihinde birçok ekonomist faizin varlığını farklı gerekçelere dayandırarak açıklamıştır ve teoriler üretmiştir. Bu gerekçelerden bazıları şunlardır;

Pozitif Zaman Tercihi: İnsanlar, şimdiki parayı gelecekteki paraya tercih etme eğilimindedirler. Bu eğilim, zamanla birlikte değer değişimi ve faizin varlığını açıklar. Bugünkü paranın daha değerli olması, insanların hemen harcama yapma isteğinden kaynaklanır.

Fırsat Maliyeti: Faiz, borç verenin parayı kullanmama kararının fırsat maliyetini temsil eder. Yani, parayı ödünç vermek, bir fırsatın kaçırılması anlamına gelir ve bu kaybı telafi etmek için faiz talep edilir.

Riskin Bedeli: Faiz, borç verene ödünç verdiği paranın geri ödenmeme riski için bir tazminat olarak da düşünülebilir. Bu nedenle, faiz, borç verenin karşı karşıya kaldığı riskin bedelini temsil eder.

Paranın Kirası: Faiz, paranın bir tür "kirası" olarak görülebilir. Paranın kendisi bir mal gibi düşünüldüğünde, bu malı ödünç veren kişi, bunun karşılığında bir ödeme alır.

Beklenen Enflasyon Telafisi: Enflasyon, paranın değerini azaltır. Faiz, gelecekteki paranın bugünkü değerini korumak ve enflasyondan kaynaklanacak kayıpları telafi etmek amacıyla uygulanır.

İslam ekonomisi denilince akla ilk gelen hususların başında faiz gelmektedir. Konvansiyonel ekonominin temel öğesi olan faiz, İslam ekonomisinde kesinlikle yer almamıştır. İslam ekonomisi, faiz yasağından dolayı “faizsiz ekonomi sistemi” olarak tanımlanacak kadar varlığını kabul etmemiştir. İslam ekonomisinde yer alan adalet, eşitlik ve haksız kazanç ilkelerine ters olduğu için faiz yasaktır.

Konvansiyonel ekonomideki faiz teorilerinin temel problemi, yatırım veya tasarruftan elde edilen sermayeyi kullanarak ilave gelir elde etme düşüncesine dayanır. Bu yaklaşımda, sermaye sahipleri, yalnızca sahip oldukları parayı ödünç vererek faiz kazanmayı hedefler. Ancak bu durum, her zaman net ve garanti değildir çünkü ticaret ve yatırım doğası gereği risklidir ve sonuçları belirsizdir. Yatırımcılar, kazanç elde etmeyi umarak yatırımlarını yaparlar, ancak başarı garanti edilmediği için, gelir sağlamayacak bir kazanç için önceden faiz adı altında bir oran almak adaletli ve etik açıdan sorunludur. Bu, bir bakıma riskin ve belirsizliğin yok sayıldığı ve yalnızca sermaye sahiplerinin kazanç sağlama beklentisiyle hareket edilen bir modeldir.

İslam ekonomisi, faiz anlayışını tamamen reddeder. Faizle ilgili bir diğer yaygın gerekçe olan "paranın kirası" teorisi ise İslam ekonomisinde kabul edilmez. İslam hukukunda mallar, kullanım amacına ve doğasına göre kiraya verilebilir ve kiraya verilemez olarak ikiye ayrılır. Para gibi kullandıkça tükenen şeylerin kiraya verilmesi ise İslam ekonomisi açısından mümkün değildir.

Faiz yasağının İslam ekonomisindeki önemli yansımalardan biri de kurumsal boyutudur. Faizin en belirgin şekilde uygulandığı kurumsal yapılar, bankalardır. Konvansiyonel bankacılık sistemi faiz geliri elde etmeyi esas alırken, İslam ekonomisinde faizsiz bir sistemin kurulması esastır. Bu, faizsiz bankacılık sisteminin inşa edilmesi, faizsiz finansal kurumların varlık bulması anlamına gelir.

Risk Paylaşımı

İslam ekonomisi ve konvansiyonel ekonomi arasındaki en önemli farklardan biri, riskin nasıl ele alındığı ve nasıl paylaşıldığıdır. Konvansiyonel ekonomide, risk genellikle borçluya veya finansal kurumlara yüklenir. Özellikle borçlanan birey veya işletmeler, aldıkları kredi karşılığında belirli bir faiz oranı ödeyerek riskin bedelini üstlenirler. Ancak, bu yaklaşımda risk, çoğunlukla sadece borçlu tarafa aittir ve finansal kurumlar için kazanç garantilidir, çünkü faiz ödemesi sabittir ve genellikle riskten bağımsız olarak alınır. Bu da, riskin eşit ve adil bir şekilde paylaşılmadığı anlamına gelir.

İslam ekonomisinde ise risk, kâr-zarar ortaklığı (mudaraba ve muşaraka gibi sözleşmelerle) temelli bir anlayışla paylaşılır. Burada, hem yatırımcılar hem de girişimciler arasında risk eşit şekilde dağılır. Yatırımcı, sermaye koyarken, girişimci ise emeğini ve uzmanlığını yatırım sürecine dahil eder. Her iki taraf da kâr elde etme umudu taşır, ancak işlerin yolunda gitmemesi durumunda zarar da paylaştırılır.

Sosyal Sorumluluk

İslam ekonomisi, yalnızca bireylerin kâr ve zararlarının paylaşılmasını değil, aynı zamanda toplumun genel refahını da gözetir. Bu anlayış, toplumdaki daha geniş kesimlerin ekonomik hayata aktif olarak katılmasını sağlar, özellikle de fakirler ve yoksulların ekonomik fırsatlardan faydalanabilmesini hedefler. İslam ekonomisi, sadece bireysel çıkarları değil, toplumun genel adaletini ve dengeyi de ön planda tutar. Bu dengeyi sağlamak için, İslam ekonomisi zekat ve sadaka gibi temel araçları kullanılır.

Zekat, her yıl belirli bir orandaki malın fakirlere verilmesini zorunlu kılarak toplumda gelir eşitsizliğini azaltmayı ve fakirlerin temel ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlar. Sadaka ise gönüllü bir yardım olarak daha geniş bir dayanışma kültürü oluşturur. Bu iki uygulama, toplumsal sorumluluk ve yardımlaşma ilkelerini hayata geçirerek toplumun ekonomik dengesini sağlar.

Konvansiyonel ekonomi ise, bireylerin yalnızca kendi çıkarlarını maksimize etmeyi hedefler ve bu yaklaşımda toplumun genel refahı genellikle ikinci planda kalır. Kişinin yalnızca kendi çıkar ve faydasını düşünmesi, konvansiyonel ekonomik sistemin temel öğelerindendir. Bu anlayış, adalet ve dengeyi sağlamakta yetersiz kalabilir, çünkü ekonomik ilişkiler çoğunlukla bireysel kazançlar üzerinden yürür. İslam ekonomisi, bu anlayışı reddederek, sadece bireysel kazançları değil, aynı zamanda toplumun refahını da gözeten bir sistem önerir. Bu, ekonomik faaliyetin sadece bir kazanç aracı değil, aynı zamanda toplumun ekonomik dengesini ve adaletini sağlayan bir araç olarak işlev görmesini sağlar.

Ekonomik Faaliyetlerin Denetimi

Devletin piyasa-ekonomi ilişkilerine müdahalesinin önemi, tarihsel olarak savaş dönemleri, ekonomik krizler ve özellikle son olarak COVID-19 pandemisi gibi büyük zorluklarla daha da belirgin hale gelmiştir. Bu gibi dönemlerde, devlet müdahalesi, ekonomik dengenin sağlanması, piyasaların istikrarı ve toplumun ihtiyaçlarının karşılanması açısından kritik bir rol oynamaktadır.

İslam ekonomisi, ne tamamen devlet planlamacılığına dayalı bir sistemdir ne de tamamen serbest piyasaya dayalı bir ekonomi olarak açıklanabilir. İslam ekonomisinde devletin rolü, piyasa ekonomisinin işleyişini denetlemek ve adaleti sağlamakla sınırlıdır. Devlet, ekonomik faaliyetleri yönlendirmek yerine, denetim, düzenleme ve adaletin sağlanması gibi işlevlerle piyasayı kolaylaştırıcı bir biçimde müdahale eder. Bu, hem ekonomik faaliyetin düzenli işlemesini sağlar hem de toplumsal dengeyi ve refahı gözetir. İslam ekonomisi, devletin müdahalesini, bireysel özgürlükleri ve serbest ticareti teşvik ederken, aynı zamanda toplumun genel yararını koruyacak şekilde sınırlı tutar.

Konvansiyonel ekonomide ise devlet müdahalesi genellikle minimumda tutulur. Ekonomik faaliyetler büyük ölçüde piyasa güçlerine, serbest rekabete ve arz-talep dengelerine dayanır. Devletin rolü, genellikle sadece temel altyapıyı sağlamak ve piyasa düzenini korumakla sınırlıdır. Bu modelde, piyasa çoğunlukla kendi kendine düzenlenir ve devletin müdahalesi sınırlı olursa, piyasa ekonomisinin verimli ve özgür bir şekilde işleyeceği varsayılır. Ancak, bu yaklaşımda devletin ekonomik krizler veya dışsal şoklarla başa çıkmak için müdahale etmeme tercihi, toplumsal refah açısından bazı zorluklara yol açabilir. İslam ekonomisi ise, devletin müdahalesini sosyal adalet ve denetim sağlama noktasında önemli görür, ancak piyasa özgürlüğünü de destekler.

İslam Ekonomi Sistemi Temel Özellikleri.png
Sonuç

Ekonomi yalnızca rakamlar ve piyasa dinamiklerinden ibaret değildir; aynı zamanda insanın ahlaki ve toplumsal sorumluluklarını da kapsayan bir bütündür. Konvansiyonel ekonomi bireysel kârı ve piyasa özgürlüğünü önceleyen bir anlayış sunarken, İslam ekonomisi adalet, paylaşım ve riskin dengeli dağılımını esas alarak sürdürülebilir bir ekonomik model önerir. Faiz yasağı, risk paylaşımı ve sosyal sorumluluk gibi ilkelerle şekillenen İslam ekonomisi, bireysel ve toplumsal refahı bir arada gözeten alternatif bir sistem olarak öne çıkmaktadır. Gelecekte ekonomik sistemler daha adil ve sürdürülebilir modeller arayışına devam ederken, İslam ekonomisinin sunduğu ilkeler bu süreçte önemli bir perspektif sağlayabilir.


Haftalık bülten

Spam yok. Sadece en son sürümler ve ipuçları, ilginç makaleler ve her hafta gelen kutunuzda özel röportajlar.

Gizlilik politikamızı okuyun

Ethis Kitle Fonlama Platformu A.Ş., Sermaye Piyasası Kurulu'na faaliyet izni başvurusunda bulunmuş ancak başvuru henüz sonuçlanmamıştır. Platformumuz henüz lisanslı bir kitle fonlama platformu değildir. Bu web sitesi sadece test amaçlı açılmıştır. Sermaye Piyasası Kurulu'ndan faaliyet izni alınmadan ne İhraççılar ne de Yatırımcılar platformumuz üzerinden işlem yapamayacaktır. Saygıyla duyurulur.